Bir ürünün kaliteli olması tek başına yeterli değildir. Kalite yerel lokasyonlarda başarı getirse de global başarılar için çok daha fazlasına ihtiyaç duyulur. Ürünlerin kalitesinin bir önem arz edebilmesi için bu kalitenin duyulmuş olması en temel gereksinimler arasında yer alır. Bununla birlikte kıyaslamanın yapılabilmesi de gereklidir. Türkiye dünyaca ünlü lezzetler sunma açısında oldukça şanslı bir ülke olsa da bu şansını değerlendiremediği ürünleri hala vardır.
Türk lokumu, Türk kahvesi, kebap, baklava, çiğ köfte ya da döner gibi lezzetler Türkiye’nin dünyaca ünlü lezzetleri arasında yer alsa her ürün bu şansa sahip olmayabiliyor. Ürünlerin bilinirliğinin sağlanmasının temelinde güçlü bir marka çalışması yer alır. Eğer ürünleri yurtdışına taşıyacak, her ülkenin dinamiklerine göre pazarlayacak ya da konumlandıracak bir marka olmazsa en kaliteli ürünler için bile tanıtım sorunu ortaya çıkar. Yabancı turistler Türkiye’ye geldiklerinde bayıldıkları lezzetleri kendi ülkelerine sınırlı sayıda ya da miktarda götürebiliyor. Bu sınırlamaya ek olarak yurt dışında bulunan muadillerin yeterince kolay bulunamama ya da kalite sorunu ortaya çıktığında ise ürünlerin tanıtımının yapılması oldukça zorlaşıyor.
Türkiye’ye özel ürünler için tanıtım şartları daha zor olsa da dünyanın tanıdığı lezzetler için süreç daha kolay işliyor. Zeytinyağı, çay ve gül bitkisinden üretilen ürünler dünyanın pek çok yerinde ilgi görse de Türk markalar ilgi çekmiyor. Bunun en temel sorunu Türk markalarının yurt dışına açılmamaları ya da açılsalar bile doğru konumlandırmayı ve tanıtımı yapamamaları yer alıyor.
Zeytinyağı oldukça sağlıklı ve lezzetli bir ürün olarak dikkat çekerken dünyanın pek çok bölgesinde üretiliyor. İtalya’nın zeytinyağları uzun yıllardır popülerliğini dünya genelinde koruyor. Akdeniz esintileri arasında en çok tercih edilen zeytinyağı Türkiye’de de çok fazla üretilen ve tüketilen bir malzeme olarak öne çıkıyor. Türkiye’de üretilen zeytinyağının dış dünyaya açılamamasının en temel sebebi markaların bu konudaki tutumu. İtalyan zeytinyağları incelendiğinde her yağın bir hikayesi olduğunu rahatlıkla görebilirsiniz. Farklı aromalar, teknikler ve hikayeler sunan İtalyan firmaları bu sayede dünyanın tercih ettiği markalar haline gelirken Türk markaları bu noktada çekimser kalmayı tercih ediyor.
Gül denildiğinde akla gelen her şey marka olmaya uygun olsa da bu alanda üretim yapan Türk firmaları nedense yurt dışında adım atma konusunda çekimser davranıyor. Gül ve gülden üretilen kozmetik ürünleri aslında hem organik hem de çok sağlıklı olmaları sebebiyle ciddi bir pazar payı elde etme potansiyeline sahip olsa da firmalar bu potansiyeli kullanmıyor. Gül reçelinden toniğine kadar çok çeşitli ürünleri ile dikkat çekerken bu alanda üretim yapan firmalar yurtdışından pay elde etmek için adım atmaya çekiniyor.
Çin, İran, Türkiye, İngiltere çay tüketiminin en yüksek olduğu ülkeler arasında yer alırken Türkiye’nin dünyanın en çok çay tüketen ülkesi olması ise duyanları şaşırtıyor. Çay konusunda dikkat çeken Çin ve İngiltere gibi ülkeler dünya sıralamasında ilk 10’a zar zor girerken Türkiye en çok çay tüketen ülke unvanına sahip. Bu kadar yoğun tüketime rağmen çay üreticileri bir türlü kendilerini yurtdışında konumlandırma konusunda adım atmıyor. Yabancı markalar gelip Türkiye pazarını değerlendirip pazardan pay alırken Türk yatırımcılar sahip oldukları gücü kullanmıyor.
Bir önceki yazımızda 30 Yaşından Önce Başarılı Olmak Hayal Değil! başlığı ile genç yaşta bir franchise sahibi olarak yakalababilecek ticari başarı hakkında ilham verici fikirler bulabilirsiniz.